Ferruh Karakaşlı fırtınası

İyi olma çabasını  bırakmak sadece iyi olmak, 

özünle buluşmak, bütün olmak ve huzuru yakalamak…

Aklın yolu bir…

Dinginliğin verdiği bir doğallığında, yeni bir haftanın yeni konuğu ünlülerin modacısı Ferruh Karakaşlı.

Kişiye özel giyimin Türkiye”deki öncülerinden olan Ferruh Karakaşlı’yla Nişantaşı’nda yeni açılan mağazasında buluşuyoruz. 

Mağaza konsept ve tarzıyla bile oldukça kendinden söz ettireceğe benziyor. 

Bir sanat galerisini andıran mağazada kahvelerimizi yudumlarken hayata dair konuşmalarla başlıyoruz. 

“Çok kitap okurum” deyince Ferruh Karakaşlı, yüzümde ve yüreğimde kocaman bir gülümse büyütüyorum. 

Malum hem okuyan hem yazan olarak. 

Elbette asıl konumuz giyim  olunca, bunu ustaca yapan Ferruh Karakaşlı çok şık ve çok tarz. 

Güvenle oturduğu koltuğunda, akıcı konuşmasıyla dikkat çekiyor. 

“Acaba dünden hiç başlamasak da bugün konuşsak” dese de klasik düne dönüşteyiz. 

Hızlı bir özet geçiyor.

İstanbul’da dünyaya merhaba demiş Ferruh Karakaşlı, Kadıköy Maarif Koleji’ni bitirmiş. Orta Doğu Teknik Üniversitesi (ODTÜ) Sosyal İlimleri kazanmış. Ancak 80 öncesi yaşanan sorunlar dolayısıyla üniversite eğitimi için Avusturya’ya gitmiş. Ve Viyana’da Ekonomi okumuş ve ilk iş hayatına adımını da Viyana’da atmış. 1980’lerin sonlarında bilgisayar aksesuarları satan bir firma kurmuş. Ve oldukça da başarılı işlere imza atmış, Avusturya’da açtığı bu şirkette. 

Hiç beklenmedik bir girişim. Ve mezun olduğunuz okul ekonomi. Giyim olayına nasıl başladınız? 

“Evet, bunu kimseler pek bilmez. Karasoft ismini verdiğim firmamda yaklaşık 1000’in üzerinde bayiye mal veriyordum. Avusturya’da 1 numara oldum bilgisayar aksesuarları şirketimle. Dediğiniz gibi oldukça enteresan. Ticaret yaptım ve oldukça da başarılı oldum. Giyime ise hep merakım vardı. Görselliğe sanata oldum olası meraklıydım. Aslında yaratıcılıkla ticaret noktası pek bir arada olmuyor. Ancak bu ben de oluştu. Hem ticaret hem yaratıcılığı bir arada kullanabiliyordum. Sanırım girişimci ruhum bundan kaynaklanıyor. Güzel ve estetiğin yanında hep bir işadamlığı yanım vardı. Sonuç olarak ekonomi hayatın bir gerçeği. Tasarım yaratırken onun kullanımını ve pazar boyutunu düşünürüm. Ürün yaratırken, kişiye bir şeyler katmasını düşünerek hareket ettim. Zamanın ruhunu yakalama konusunda çok hassasım. Her dönemde böyleyim. Zamanın ruhunu yakalamanın ötesinde hatta zamanın ruhunu yaratmaya bile çalışıyorum. Bir şeyin ihtiyacı ortaya çıkmadan en önceden fark eden olmayı seviyorum. Giyim sektörüne de adımıda bu farkındalığımla başlattım. Klasik bir sözüm vardır, “giyinik doğmuşum” derim. Benim babam kumaş ithalatı yapardı, o da Ayhan Işık’ı giydirirmiş. O dönem hem amcam ve hem de babamdan o birikimi almışım sanırım. Daha sonra babam ve amcam İstanbul Bankası’nı kurmuşlar ve kumaşçılığı bırakmışlar. Bu arada hem babam hem de amcam çok iyi giyinirdi. Herhalde oradan aldım kokuyu. Artizan işçiliğe ve kaliteye çok düşkündüm. Hakiki ürünü çok seven bir yapım vardı. Tüketici olarak çok araştırırdım ve ona ulaşırdım. İşin ikinci boyutu ise estetik ve görsellik tarafı. Durum böyle olunca bu sahada ilerlemek için harekete geçtim.

Viyana’da Whites adında ilk mağazamı açarak  giyim sektörüne geçiş yaptım. Kısa sürede bu mağaza Avrupalı sanatçı, ünlü yıldız ve işadamlarının buluşma noktası haline dönüştü. 1995’de Rahmi Koç’un ortaklık teklifi üzerine Türkiye’ye dönme kararı aldım ve Edwards of Hisar’ın ilk mağazasını açtık. 1997’ye kadar, Edwards of Hisar’ın Yönetim Kurulu Başkan Yardımcılığı’nı yürüttüm. Daha sonra buradan ayrıldım ve  Nişantaşı’nda kendi showroomunu açtım ve Türkiye’de kişiye özel kıyafetler tasarlamaya başladım. “

Zamanın ruhunu yakalayan biri olduğu belli besbelli. Dündeki başarılarını öylesi özümsemiş bir isim ki bir çırpıda güne vardık. Üstelikte abartısız olabildiğine sadeliğinde kelimeler dökülüyor. Düne tutunmadan günde olmak bile başlı başına büyük bir başarı örneği. 

Ünlemler çoğaltıyorum.

Similar Posts